30 Aralık 2015 Çarşamba

Ufak ufak her şeye dair...

Her sene aynı terane. Cahilsin eyvallah da, bu ülkedeki müslümanların hangisi 24 Aralık tarihinde bir kutlama yaptı?

Diğeri farklı bir seremoni... 31 Aralık gecesi evde ailecek oturup çerez yemeye mi karşısınız? Müzik dinlemeye mi? Hangisine?

Ben cehalete karşıyım örneğin... Hem de fazlasıyla...

***

Adam açmış bir pankart, altında yazıyor İnönü Üniversitesi... Ne diyor pankartta?

ODTÜ kapatılsın diyor. ODTÜ Makina 468 puan, İnönü Makina 266 puan... Muhakemeyi siz yapın... Ben susuyorum...

***

Çıkmışlar ilçelerimiz şöyle harap, böyle kan gölü, böyle bilmem ne? Özerklik istiyorsun ya, gül demetleriyle gelmeyecekti Türk ordusu değil mi? Ve halen şaşırıyorum... Binlerce yıllık Türk tarihini halen neden öğrenemeyip de, Türklerle bu gibi şakalar yapılamayacağını... Gerçekten anlayamıyorum...

***

Atatürkçü ya da Kemalist diye 2 ayrı akımın başlaması için Atatürk'ün hala yazılı bir metnine, kelamına rastlamadım... O yüzden bu 2 sıfattan herhangi birini kullanana sesleneceğim. Kimlik kaygın neden? Atatürk senden bir şey isterken, klavuzun ben olayim sen de bir bok yapmadan propaganda yapmaya devam et dedi de, o kaynaklara biz mi ulaşamıyoruz? Sevgiliye göre duruş değiştirenler, esen rüzgarın yeline kapılanlar, onlar, bunlar... Sizden bir bok olmaz ben açık konuşayim. Gençliğe hitabede bahsedilen genç senin gibi kaypak olanlar değil ve de her genç olan da değil elbet... Okuyan, düşünen, yeri geldiğinde dövüşen, araştıran, öğrenen, yeri geldiğinde muhakeme yapabilen, günü ve gündemi değerlendirip, eski öğretilerini gün ve gündem içerisinde uyarlayıp konuşabilen, davranabilen genç sen misin? Geç aynanın karşısına, düşün bakalım...

***

Çok sevdiğim bir söz var... İnsan yaşlanarak değil, yaşayarak tecrübe kazanır... Zaman insanları değil, armutları olgunlaştırır...

Bu sözden, bildiği 2-3 farklı mecra ile kendini yaşıyor ya da yaşadı sananlara da bir çift sözüm var... Yaşamak, önce ADAM olmayı öğrenebilmektir... Fesatlıktan, kaypaklıktan uzak durabilmektir. Hainlik, sinsilik gibi özelliklerden arınabilmektir... Bu meyanda yaşadım diyebilen kaç kişi var ise, başımızın üstünde yeri vardır... Diğerleri hak ettikleri hayatlar içinde yaşıyormuşçasına devam ediyorlar zaten...

Mert Erdumlu / 30.12.2015

2 Aralık 2015 Çarşamba

Toplumumuzda bilgi ve karşılıklı saygı üzerine...

Türk toplumu olarak ananelerimize, örf ve adetlerimize bağlı idik !!! Ama artık değiliz !!!

Hatırlayın, eskiden mahallenin okumuş insanına duyulan saygıyı !!!

Hatırlayın, eskiden mektepli birinin ağzından dökülen sözlere verilen önemi !!!

Şimdiyi düşünün bir de...

Şimdi herkes biliyor. Bilmediğini de biliyor, bildiğini sandığını da biliyor, onu da biliyor, bunu da biliyor. Ve de daha vahimi ne biliyor musunuz? Bu insanlarda KARŞIDAKİ İNSAN NE BİLİYOR olabilir muhakemesi dahi yok...

Dediğim gibi ananelerimize bağlı bir millet idik !!!

O konuda dahi bozdular bizi... Toplumumuzun genleri ile oynadılar... Bazen kızıyor öfkeleniyoruz ya, aslında bilin ki öfkelendiğimiz toplumumuzun kendilerini bizlerden ayrı gören bireyleri değil, bu bireyleri değiştirmeyi başarmış kişi, kurum ya da kuruluşlardır...

Sokrates'in de dediği gibi: 'bir şey biliyorsam, o da hiçbir şey bilmediğimdir' mefhumunu hayat ilkesi edinmiş bizler aslında bilen değil, bilgiye ve öğrenmeye hasret bireyleriz... Bizlere öğreteceğiniz her ayrıntıya saygı duyarız. Her yaşanmışlık bir bilgelik taşır kendi içinde... Yeter ki karşılıklı saygı çizgisinden sapma olmasın.


Mert Erdumlu / 02.12.2015

1 Kasım 2015 Pazar

Bakarak görmemek, işiterek duymamak...

Ne olduğunun kim olduğunun önemi yok diyip severlerse seni bil ki çocuk, ne olduğunun kim olduğunun ya önemini anlayacak birileri yoktur karşında, ya da ne olduklarının kim olduklarının önemini sorgulamamak menfaatleri gereğidir... Hayat bu, bazen bakarak görmemek, bazen de işiterek duymamak gerekir... Ki mutluymuş gibi yaşayabilesin...


Mert Erdumlu / 02.10.2015

28 Ekim 2015 Çarşamba

Yüreklerdeki depremler, yüzlere gülümseme olarak yansır...

İçinizin yandığı oldu mu buram buram...

Peki ya depremlerin dinmediği, yüreğinizde?

İnceden sızıların her daim kol gezdiği vücudunuzun dört bir yanının prangalara vurulmuş hissettiğiniz olmadı mı hiç?

Yazık...

İnsan oldum sandığınız her gün, dışarıda yüzlerinde gülücüklerin hiç eksik olmadığı insanlar var ya hani... İşte onların sıkıntısı, anlattıklarında anlayamayacak olmanızın kesin dışa yansıma şekli...

Ve de yazık ki...

Savrulurken savurur bazen insanlar... Kimi... Neyi... Neden... Demeksizin...


Mert Edumlu / 28.10.2015

30 Temmuz 2015 Perşembe

Cehaletin bir yanılgısı daha: domuz yağı ihtiva eden ürünler !!!

Sanılanın aksine Avrupa'da, domuz yağı ve türevi bir madde ihtiva etmiyor açıklaması yapan firmaların ürünlerinde, buna benzer maddeler saptanırsa, Avrupa Birliği yasaları nezdinde çok ciddi tazminat yaptırımları var.


Yani cahil kardeşler, arkadaşlar !!!

Sözüm öyle ki, SEN Türkiye'de farkına varmadan domuz eti ya da yağı yersin, çünkü ülkemizde domuz yağı vs ihtiva etmez der firma ama ihtiva etmesinden çekinmez, koyar eder de burada yani AVRUPA'da, o dediğin mümkün olmaz...

Oturduğun yerden, yurtdışına giden herkesin domuz yağı vs yediğini ve kendinin ne kadar mükemmel bir müslüman olduğunu düşünür durursun da, bilmezsin ki, senin bu çekindiğin şeyi yeme ihtimalin benim yeme ihtimalimden çok daha yüksektir...


Hadi öptüm...

Bu aralar ve bundan sonra daima, cehalete takmış olacağım cahil arkadaşım !!

Çünkü, insanca konuşunca, senin ayarında kelamlar edince, çok anladığını düşünemedim yıllar boyu... Madem anlamıyorsun, en azından ne olduğunu anlamış olursun...


Ha, bu arada cahil arkadaşım, sana bir notum daha olacak...

Okumak cehaleti alır ama eşeklik baki kalır derler ya, onu da senin düşündüğün gibi okumuş insanlar için değil, senin gibi eşekler için söylemişler... Yani, demek istemişler ki, sen okumuş olsaydın da, hamurundaki eşeklik baki kalacaktı, o yüzden okumadım diye hayıflanma...


Mert Erdumlu
30/07/2015

2 Temmuz 2015 Perşembe

3 Temmuz ve facia transferlerin takımına...

Mert Erdumlu Kaleminden...

Bir takım hayal edin... Transferleriyle bu kadar rezil olsun ama yine de transferleriyle hava yapmaya çalışan bir taraftar grubu olsun...

*** Fenerbahçe, Krasic, Emenike ve Diego'nun transferine 25 milyon Euro ödedi ancak üç futbolcudan da verim alamadı.

*** Daniel Guiza !!! İspanya Ligi gol kralı olarak geldi... Küçük Emrah olarak hatırlara kazındı... Nerede oynadığını bilen var mı aranızda?

*** Josico... İsmi anımsayanınız olursa ödenen rakamı da araştırır zaten...

*** Ariel Ortega... Müthiş transfer... Her şeyden önce GS'ye 6-0 üstünlük sağlanan maçta oynadı o yeter... 7-0'ı hem de 7 kişiyle 7-0'ı silemeyen bir kulüp hayal edin ki, Ortega'ya o dönem ödenen rakamlar, kurulan hayaller ve gerçeği karşılaştırın...

*** Fabio Bilica... Araştırın... Çekinmeyin...

*** Fabiano... Gelirken neler söylendi, ne hayaller kuruldu... Ayrılışı nasıl oldu... Bir göz atın...

*** Emil Kostadinov... Manşetlere bakın mutlaka... Nasıl geldi ve nasıl gitti...

*** Wagenhaus... Sahi ne kadar kaldı? Anımsar mısınız? Peki ya geldiğinde atılan manşetleri anımsar mısınız?

*** Henry Bienvenü... Offf offf offf...

*** Vladimir Beschastnykh... Bakmayın, hiç gerek yok... :)

*** Claudio Maldonado... Hatırladınız değil mi? Büyük hayaldi... Kırdı gitti o da...

*** Robert Enke... Satırı boş bırakmamak için bunu yazıyorum, anladınız siz...

*** Erhan Albayrak, Kemal Aslan ne yaygaralarla gelmişti, anımsar mısınız? Tarık vardı bir de... Hey gidi hey...

*** Mateja Kezman... :)

Velhasıl, bir dünya hayal kırıklığı arasından sizler için seçtim, derledim... Bir tek bu kulüpte değil aslında, diğer tüm kulüplerde ne hayal kırıklıkları olmuştur... Ama bir Kezman, bir Ortega, bir Guiza umutları ve yaygaraları ile gelip de, o şekilde uğurlanışlar olmamıştır... Bitti denilen Hagi icabında Türkiye'de RRRRR şeklinde 5 nadir 2 kupaya vesile olmuştur da, bunların bir tane tavuğu henüz yumurtlamamıştır...


Hayır... Neye kızdım biliyor musunuz? Nani patlar, patlar, yukarıdaki tabloya çok yakışan bir oyuncu, işte bir GS maçı aldırır, uğurlanır gider... O sorun değil de, bu vatanın, bu toprağın yetiştirdiği en kaliteli oyunculardan SELÇUK İNAN'dan ne istediniz de makaralarınıza alet ettiniz, onu anlamadım... Anlamam da... Anlatamazsın da !!!


Mert Erdumlu
'3 TEMMUZ' 2015




29 Haziran 2015 Pazartesi

Onur Yürüyüşü

Mert Erdumlu kaleminden...

Onur Yürüyüşü'ne destek veren herkes lezbiyen ya da gay olmuyor. Bu bir...

İkincisi, olsa bile bundan sana ne? Sen delikanlı ol, kendi dünyana bak. Diyorlar ki onlar da, bizlerin dünyasına da SAYGI GÖSTER.

Sonra... Tüm dünya saygı gösterirken, sen saygı göstermiyorsan, sen GELİŞMEMİŞ ülke olarak kalmaya mahkumsun. Yok 3. köprüyü engellemeye çalışıyor dış mihraklar, yok 3. havaalanını istemiyorlar, gelişmemizi istemiyorlar demekle olmuyor !!!

Gelişmemişsin ÇÜNKÜ !!! Bunu gizlemeni istemiyorlar belki de !!! Bir de buradan bak...

Ayrıca, milletin tercihinden SANA NE !!! Sana giren çıkan ne??? Bırak isteyen istediği gibi yaşasın, sen engel olmaya çalışsan da yaşamayacak mı zaten? Bunu SEN benden daha iyi bilmiyor musun?

Ve daha da önemlisi... Yolunuz İstanbul'da, transeksüel olup, hayat kadını gibi çalışan kişilerin bulunduğu yerlere düşüyorsa, bir bakın bakalım... Onlarla kimler pazarlık yapıyor? Bakın bakalım, o yürüyüşe katılan ya da o yürüyüşe ılımlı bakan bir PROFİL görebilecek misiniz?

Şahsen ben İstanbul'un göbeğinde yıllardır şunu gördüm. O eline palalar alan, nidalar atan tiplemeler var ya, işte onlar bunlarla geceleri pazarlık yaparlar, sonra delikanlılığı laf ile beyana yeltenirler...

Ama delikanlılık öyle bir şey değil, sen de ben de biliyoruz güzel kardeşim. Ne lafla oluyor, ne de pantolonunu indirip kaldırdığın aletini bir yere yerleştirmekle oluyor.

Ve bence... O yürüyüşe katılan, destek veren hemen herkes tepki veren hemen herkesten çok daha DELİKANLI... Neden biliyor musunuz? İki yüzlülük yok... Radikal bir hayat kararına saygı var... Eleştiri yok... Kin yok... Nefret yok...

Özümde ne düşünüyorum? Kimsenin cinsel tercihi beni ilgilendirmiyor !!! Sıcak mı bakıyorum? Hayır, çünkü sıcak mı bakmalıyım diye düşünmüyorum bile... Beni hiç ilgilendirmiyor. Karşımdaki bir birey ve ben sadece saygı duyup geçmek istiyorum.

Saygı duyuyorum diye bana bir şey söylemek isteyen olursa da beklerim her zaman...

Çocuklara kötü örnek oluyor diyenlere de...

Kardeşim, çocuğuna sen DAHA İYİ örnek ol, seni örnek alsın, insanlığı eksik kalacak ama en azından senin gibi biri olacak.

Ufak bir not da ekleyim, her ne kadar saygı ve sevgi çerçevesinde konuyu ele alsam da, Ramazan ayında inanan inanmayan herkesin saygı sınırlarını aşmaması gerektiğini de savunurum. Örneğin çıplaklık Ramazan ayında gereksiz bir tepki şekliydi, ama o olmasa da müdahale olacaktı. Daha da elim olanı bu konuya tepki veren insanların paylaşımlarına baktığımda ben bir kişinin bile bu konu üzerinde durduğunu görmedim. O yüzden yekten onların tepki verdikleri hususlara değindim. Esas tepki verilmesi gereken ayrıntının unutulması da onlara yakışan, hatırlatması da bize yaraşan bir davranış şeklidir...

Bir Hadis-i Şerif ile bitireyim yazımı...

"Kınamayınız, kınadığınız şey başınıza gelmedikçe ölmezsiniz." (Tirmizi, Kıyamet, 53, no: 2507; Beyhaki, Şuabu'l-İman, 5/315, no: 2778; bk. Keşfu'l-Hafa, 2/265)

Saygılar...
Mert Erdumlu
30.06.2015

23 Haziran 2015 Salı

Ne Mutlu Türk'üm Diyene (blogumdaki tek alıntı olmayı hakeden bir anı...)

Bir hanımefendi diyor ki; 1919 yılı idi. İstanbul baştan aşağı İngilizlerin işgali altındaydı. Liseyi yeni bitirmiştim.
Güzel bir kızdım.
Dünür gelmeye başladılar.
Biri avukatmış.
Gösterdiler uzaktan, boylu poslu yakışıklı bir delikanlıydı, beğendim.
Nişanlandık.
Nişanlımı seviyordum.
Mutlu bir yuva kurmak hevesi ile lamba ışığının altında sabahlara kadar oyalar örüyor, çeyizler hazırlıyordum.
Ama çok geçmedi ki mahallede bir dedikodu yayıldı.
(Ayşe’nin nişanlısı avukat değilmiş, ipsizin biriymiş, üstelik cami önlerinden tabut taşıyarak karnını doyuruyormuş) dediler.
Alt üst oldum.
Babam götürdü, uzaktan izledik, gerçekten de tabut taşıyordu…
Yıkıldım.
Nişanı atıp, ayrıldık.
Aradan 5 yıl geçti.
Evlenmiştim,
Bir de çocuğum olmuştu.
1924 yılıydı.
Artık ülkemiz özgürdü.
Bir gün Beyoğlu’nda rastladım ona.
Oğlum yanımdaydı.
Beni görünce titredi, çeketini düğmeledi.
Saygı göstererek durdu önümde.
Vaktiniz varsa size bir çay ikram etmek isterim, dedi.
Olur, dedim.
Bir büroya girdik.
Burası bir avukatlık bürosuydu ve kapıda adı yazıyordu.
İçerde yardımcıları çalışıyordu.
Siz gerçekten avukat mısınız, dedim.
Evet, dedi.
Peki, avukatsınız da neden cami önlerinden tabut taşıyordunuz, diye sordum.
Durdu, başı öne eğildi.
Beni affedin,dedi.
İstanbul işgal altındaydı,
Her taraf İngiliz askeri kaynıyordu.
Her şeyi didik didik arıyorlardı.
Biz de Anadoluya ,Milli kuvvetlere ancak,cenaze süsü vererek tabutlarla silah kaçırıyorduk.
Bu ülke için hayati bir işti.
Bunu size bile söyleyemezdim...
BU VATANI CANLARINI VE AŞKLARINI FEDA EDEBİLENLERE BORÇLUYUZ.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE !

Osmanlı Katalini Yanılgısı !!

Osmanlı Katalini diye bir tabir var tesbih piyasasında...
Şimdi arkadaşlar, cahil olunur, bilgisiz olunur da, hıyar olmak farklı bir konu.
Katalin (Catalin) ilk kez 1928 yılında ABD, daha da net olarak New York Eyaletinde "American Catalin Corporation" şirketi tarafından üretilmiş olan, saydam ve yarı saydam özellikler gösteren, her renkte üretilmiş, bir çeşit fenol formaldehit plastiğinin markasıdır.
Bu bilgiden çıkaracağımız ilk sonuç piyasada Osmanlı Katalini olarak satılan ürünlerin Osmanlı olmadığıdır. Türkiye Cumhuriyeti 1923'de kurulduğuna göre 1928 yılından sonra üretilen bir plastiğe "Osmanlı" dememiz mümkün değildir.


Mert Erdumlu 
20/06/2015

Bir Orta Çağ Yobazlığı Neticesinde VEBA !!

Günümüzde İslam'ı hor görmeye çalışan Avrupa ve Amerika (o dönemler konuyla ilgisiz ve bilinmeyen bir kıta olsa da, şimdilerde bu hikayeyi bilmesi gereken bir kıta olduğundan ilave ettim...) taraflarına Orta Çağ yobazlıklarını ve bedelini nasıl ödediklerini de anımsatmak isterim...
Papa 9. Gregory...
Bir ferman yayınlar...
Uzunca bir fermandır bu fakat özeti kısa, KEDİLER ŞEYTANDIR der...
Eğer birinin kedisi varsa, o da cadıdır, şeytanla işbirliği yapar, o da yakılmalıdır, kedisiyle birlikte der...
Bu fermandan sonra 10.000'lerce kedi katledilir... Birkaç aristokrat dışında, Avrupa'da kimsenin kedisi kalmaz... Bütün kediler öldürülmüştür...
Ama esas konu burada başlıyor !!!
Kırım'dan yola çıkan bir gemi, ambarında birkaç FARE ile İtalya'ya gelir... Farelerde veba vardı... Ve, veba Avrupa'ya hızla yayılır...
Fareleri avlayacak kedi kalmadığı için Avrupa'da, veba hızla Avrupa'da yayılır... Ve, 1232 senesinde Papa 9.Gregory'nin yayınladığı fermanın neticesinde, takip eden 3 sene içinde
Avrupa'da tam 75 MİLYON İNSAN VEBA'DAN DOLAYI ÖLÜR...
Şimdi İslam ile uğraşanlar, biraz bu gibi bilgiler ışığında iğneyi kendilerine, çuvaldızı da başkalarına batırsınlar lütfen...
Mert Erdumlu
22/06/2015

Weimar Almanyası ve Devalüasyon Üzerine

1919-1933 arası Almanya'da yani nam-ı diğer Weimar Almanya'sında, ihtiyaç oldukça para basılır...
Para basıldıkça basılır...
Enflasyon artar...
Alman markı tüm değerini yitirmiş ve paranın pul olma deyimini tam olarak yaşatmıştır insanlara...
Milyar Mark, Trilyon Mark gibi banknotlar basıldı... 200 Mark gibi metal paralar vardı...
Almanya'da paranın hiçbir değeri yoktu o dönemler...
Bu devalüasyon mühimdir...
Çünkü halk sokaklara dökülmüştür ve isyan halindedir... Ve seni bu dertten kurtaracağım diyen Hitler sahneye çıkar bu dönemde...
Evet...
Bir ekonomi bilgisizliğinin, para lazım oldukça basarım ne olacak stratejisinin sonu Hitler gibi bir insanı kurtarıcı olarak görmeye kadar ilerleyebiliyor...
Bilgisizlik mühim bir düşmandır dostlarım... Bu düşmanı alt etmenin tek yolu da, okumak, araştırmak, muhakeme etmek, gezmek, dinlemek ve görmektir...
Umarım, bu anlattığım konudan bir kıssadan hisse de çıkarmışınızdır... !!!
Saygılar

Mert Erdumlu
22/06/2015

Almanya ve Türkiye

Mert Erdumlu kaleminden...
1.Dünya Savaşı'nda Almanya müttefikimizdi... Peki, dostumuz muydu?
Hayır !
2. Dünya Savaşı'nda tüm Avrupa'yı ele geçirmiş olan Almanya'nın Doğu'ya yönelmeden önce haritada ele geçirmesi gereken bir İngiltere vardı ve Churchill de durumun vahametine dikkat çekmişti... Fransa savaşı bitti, Britanya Savaşı başlamak üzere diye öngörü sergiliyor.
Neyse fazla uzatmayayım... 1294 uçaklı Luftwaffe (Alman Hava Kuvvetleri) 788 uçaklı RAF (İngiliz Hava Kuvvetleri) karşı karşıya geliyor. Ama İngiliz Bilim Adamları'nın geliştirdiği RADAR teknolojisi İngilizlerin yardımına koşuyor ve yaklaşmakta olan Alman uçaklarını radar ile görmeleri sayesinde İngiltere bu savaştan galip ayrılıyor...
Peki ne oldu da bunu anlattın diyeceksiniz...
İzah edeyim...
İngiltere savaşı kazanamasaydı, Almanya tek cephe olan Doğu cephesinden Rusya'ya girecek ve ardından tüm dünyayı da ele geçirmek isteyecek ve tabi ki bize dokunmamazlık yapmayacaktı.
Biz, o yıllar perperişan haldeyiz, savaşacak durumda değiliz, ki buna rağmen olası bir tehdide karşı Anadolu'da bazı camiler düşmandan gizlenmek adına silahlık yapılır çok stratejik bir hamledir bu lakin, Anadolu halkı CHP camilerimizi kapattı diye konuşur bu durumu. Strateji çok farklı bir algı ki tartışmaya lüzum bile görmüyorum.
Konumuza dönelim... İngiltere'ye yenilen Almanya Batı ve Doğu cephelerinde olmak üzere, iki cephede mücadeleye devam etmek mecburiyetinde kaldığı için, Rusya'ya yenilmiş ve tüm dünyayı egemenliğine alacakken, şimdiki tablo hasıl olmuştur...
Yani, kıssadan hissemiz şu... 1.Dünya Savaşı'nda düşmanımız olan İngiltere'nin, 2.Dünya Savaşı'nda tüm dünyayı katleden Almanya'nın önüne geçmesi ile bizler bugün rahat ve huzurlu bir şekilde yaşadığımızın belki farkında değiliz... Ama olmalıyız...
Saygılar
Mert Erdumlu
22/06/2015

Hayaller ile gerçekler... Futbol ve siyaset üzerine...

Mert Erdumlu kaleminden...
Hayaller Şampiyon Kulüpler Kupası, gerçekler Türkiye Şampiyonluk Kupası'nı bile en ezeli rakibine kaldırtmak. Hem kendi sahanda yensen alacağın kupayı yenemeyip kaptırmak, hem çok sıradan bir rakibi yensen, yenemeyip kaptırmak tamiri güç yaralar açıyor elbet...
Bu yaralar sonra onarılması zor tahribatlar yaratıyor.
Hükümetin ilk 8 senesinde tüm cemaatin ve bunların oylarının ve tüm Ülker grubunun oylarının AKP'ye gittiğini sanırım görmezden gelenler var... Ben anımsatırım dert değil...
Ferit Şahenk peki?
CHP ya da MHP'li mi? Hayır.
Bizzat AKP'li ve Tayyip'in en önde gelen destekçilerinden daha öte, bir emri ile her türlü girişime hazır bekleyen bir zat...
Kim peki bu Murat Ülker ve Ferit Şahenk?
Biri ÜLKER Holding'in patronu... Diğeri de Doğuş Holding'in patronu...
Peki aynı zamanda kim bunlar?
Aziz Yıldırım'ın yıllardır yönetiminden ayırmadığı iki isim...
Bu konuyu ben üşenmem her daim yazarım. Bizzat yazarım. Aksini ispat edebilecek bir tane belgeniz olamaz. Durumu ispata gerek olacak bir tane durum olamaz. Durum ve tablo gayet net. Ortada...
Şimdi kimin hükümet yanlısı, hükümet sempatizanı olduğunu, kimin sinsi, kimin hodri meydan olduğu gibi konular tartışılabilir ama... Sinsiden korkacaksın her zaman... Korkmaktan kastım, tedbirin elde olacak her zaman... Yoksa Allah'tan gayrısından korku girmemiş gönüllerimize...
Unutmayın, her zaman son sözü biz söyleriz.
Mert Erdumlu
23/06/2015

15 Haziran 2015 Pazartesi

YARAMAZLAR !!!

Bazı insanlar cümle kurma aciziyetinin farkında olmaksızın beyhude konuşmak adına çaba göstermek istemekteler; yazdıkları paragraflardan çıkan bir tane anlamlı kelime olmaksızın, haykırmak istemekteler ama esasen BEN de buradayım mesajından öte bir şey verememekteler...
Bunlar ki, ağzımı bozmaya tenezzül dahi buyurmadığım zat-ı muhteremler, kaş yapayim derlerken göz çıkarmaktan başka bir mefhuma yarayamazlar... Yani, isimleri üzerlerinde: 'YARAMAZ'lar...
O yüzden, her yazılanı ve her konuşulanı kale alacak olsaydık eğer, başka hiçbir iş yapamaz olurduk ki, bizden beklenen bu değildir...


Saygılar
Mert Erdumlu
14/06/2015

10 Haziran 2015 Çarşamba

Anlatamamak...

Anlatamamak...
Haykırmak; ama sesini duyuramamak... Geçmişe bağlamaya çalışmak geleceği ve her düğümün, ellerini kanatırcasına acıtması...
İç acısı...
Çok büyük bir ruh sancısı...
Çabalarken nefes alamamak... 
Gülememek ve de haykıramamak...
Yine de paradoksa teslim olmamak...
Kendine yapılmasını istemediğin hiçbir şeyi başkasına yapmamak...
Bir kıvılcımın üzerine, hararetle yangınlar çıkartmak üzere koşmamak...
Dile gelse tüm zamanlar, haykırsa tüm hakikatleri tekrardan, her gerçeğin karşısında dimdik ve dosdoğru durmak... Durabilmek...
Durabilenlerden misiniz?


Mert Erdumlu
10/06/2015

Sahtelikler

İnsanların sahteliklerini ve oyunlarını farkettiğiniz ama günlerce ve aylarca haykırırcasına sustuğunuz oldu mu?
Hatta hiç konuşamama ihtimaliniz ve belki de hiç anlatamama ya da anlaşılamama durumunuz oldu mu?
Sahtelikler kazanadururken, gerçekler yitip gider ve dünya bu silsile ile döner...


Mert Erdumlu
10/06/2015

2 Haziran 2015 Salı

Aramızda fark mı var?

Allah tarafından verildi diye halkı kandırmadığı, Hz.Muhammed beni işaret etti, rüyamda gördüm demediği için mi bu insana din düşmanı gözüyle bakıp insanları kandırıyorsunuz?

Onu da yaradan Allah'a şükür ve kendisine teşekkür etmek ile dinden uzaklaşmış mı hissediyorsunuz?

Ben kısadan uyarayım, Hz.Muhammed işaret etti başbakanımız seçilmiş insan demek kadar dinden uzaklaştıracak bir mefhum yok dinimizde, nereden mi biliyorum? Sizin gibilerin okumadığı, okusa da anlamadığı Kur'an-ı Kerim'i en az 9 farklı mealden karşılaştırmalı ayet ayet incelemiş, okumuş biri olarak söylüyorum...

Ha, dindar sizsiniz... Tercihlerimiz ve hayat şartımız bizi bağlar, hesabını da verecek olan bizken, dindar olmayan bizleriz size göre değil mi?

Sizin gibilerden kot giyen kadınlar depremin sebebi gibi söylemler çıkarken, bizler bir depremi yer kabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yer yüzeyini sarsması olayıdır diye inceleriz...

Aramızda fark mı var? Bence de çok var... İlber Hoca bazen haklı, çok cahilsiniz ama bundan haberiniz dahi yok...


Saygılar

Mert Erdumlu
02/06/2015

7 Mayıs 2015 Perşembe

İnsan(cık)lar

Şimdi bazı insan(cık)lar var... Muhabbete yeltenip avuçlarını yalarlar, samimiyet isterler, kendileri samimi olmadıkları halde üstelik... Bunları göstermeyince sen, nispet yaparlar, fark ettirmek için de aleni şekillerde hem de... Ama inanır mısınız, adam olan adam ne para için, ne menfaat için, ne iki çift güzel söz için, ne de şan şöhret için bildiği yoldan vazgeçmez... Sevdiğini de incitmez... Adam olmayan dalkavuklar ise, bu gibi durumları fırsat bilirler, samimiyetlerine koşulsuz güvendiğimiz insanlar her daim arkadan vurmayı severler... Hayatın gelişigüzel akışında, yalanlar yalanlarla bir olur öyle anılırlar... Doğrular doğrulardan vazgeçmezler, anılmasalar da oluruna bırakırlar...

Demem o ki, ADAM dediğin bildiği yoldan da, sevdiğinden de şaşmaz... Hiçbir şey de şaştıramaz... Biz böyle öğrendik, böyle yaşadık... Böyle de ölürüz muhtemelen...



Mert Erdumlu
08/05/2015

21 Nisan 2015 Salı

Hayatı raks ettirmeli insan...

Orkestranın başına geçmiş gibi hissettiğin anlar olur hayatında ve sen herkese ve her şeye inat yükselmektesindir bulutlara doğru...

Ne uçtuğunu anlayabilecek o gözler, ne de bir dala konduğunu... Tıpkı kuşların neden uçtuklarını anlayamamalarındaki o gizemsi durumun bir yansıması gibi olacak sana bakışları ama sen sadece canın öyle istediği için, bulutlara doğru raks edeceksin ve raks ettireceksin de hayatı...

Buna değer...


Mert Erdumlu
22.04.2015

13 Nisan 2015 Pazartesi

Belki vatenseverlik değişmiştir, belki bizim haberimiz yoktur...

Herkes vatansever ama ülke kan ağlıyor...

Daha küçükken anlamıştım insanların sevmeyi beceremediklerini... Ya da sevme şeklini yanlış saptadıklarını... Hal böyle olunca da, bu kadar seven ile ortadaki tablonun bu olması normal...

3-5 çakal bir araya gelince delikanlılık nidaları, rakı sofralarında ülkeyi kurtarma sohbetleri, sadece konuşup konuşup ertesi gün bile değil bazen 1 saat sonra dahi günlük hayatın telaşına kapılmalar ve daha nice şey var beni soğutan ve de sorgulatan...

(Ve ne yazık ki, yaşamayı ve içinde bulunmaktan çok haz aldığım çok sevdiğim
Şehr-i İstanbul'a olan sevdamızın içinde bu sevdaya sebebiyet verebilecek bir insan yoktur. Şehr-i İstanbul önemlidir, mühimdir, sevilesidir ama belki de içindekiler bir yana, o bir yana denilesi koca şehir, Çanakkale Savaşı'nda da düşman ordularının hedef noktası değil miydi? Gözlerden ırak tutulmak için Şehr-i İstanbul, başkent yapılmamış mıydı Ankara? Ve nedendir ki şimdi gözlerden ırak tutulacak kadar çok sevilen, sevilesi şehir insanların çoğuna da olumsuz gösterilmektedir bir düşünün derim ben... Yazımın arasına bunu da not düşmek istedim, belki yersiz, belki yersizliğine hesap vereceğim hiçbir kaygım olmayışından...)

Bu kadar vatanseverin olduğu topraklarda, vatanın her parçasını, her yöresini ve her bireyini bir diğerinden ayrı tutmak suretiyle, sevgiden bahsetmek de nereden baksanız 'çok ahmakça'dır...


Mert Erdumlu
13.04.2015

26 Mart 2015 Perşembe

Bakmak ile görmek...

Bakmak ile görmek her zaman farklıdır... Herkes aynı şeye bakar, birinin görebildiğini diğeri göremez... Ve göremeyenler yüzünden ne doğrular doğruluklarından, ne değerler değerliliklerinden yitirirler...


Mert Erdumlu

23 Mart 2015 Pazartesi

Armağan

Hayat yıprattıkça büyümeye ve gelişmeye gayret eden çocuklardık... Umuttan başka bir şeyimizin olmadığı güzel günler belki de hayatın kirli oyunlarından evvel güzel bir prova evresiydi bizim için... Mahallede oynadığımız oyunlarda bile aldığımız heyecan, keyif artık bize çok ama çok uzaktı... Çünkü sonrasında hiçbir şey o kadar da temiz olmayacaktı... Kirlendikçe kiri göstermemeye başlıyor insan... Gördükçe de görmemeye başlıyor belli bir zaman sonra... İşte tam o umutların tamamen bittiği anda, yeniden umudunuzu yeşerten her kimse ona dört elle sarılın... Bilin ki size tanrının bir armağanıdır o ve tüm kirliliklerin içinden sizi çekip çıkarabilecek yegane insandır... Onu farkedin, sevin ve sarılın sadece...


Mert Erdumlu
24.03.2015

Son Mektup isimli film bozuntusu...

Son Mektup filmini izlemiş bulundum. Ne Çanakkale ile, ne muazzam zaferimizle, ne de o şehitlerimizin yüce ruhları ile uzaktan yakından alaka kuramadım.
Tam bir kurgu, sübliminal mesajlarla beyni yıkayan, harf inkılabı öncesindeki bir dönemde eski Türkçe yazılar doğal olsa da, özellikle vurgulanması, çeşitli komutanların konuşmalarına yapılan vurguda bir komutanın 'they will never pass here' şeklinde halka hitap etmesi, never !!! never !!! şeklindeki vurgu sırasında komutanın fotoğraflarının gazete manşeti şeklinde vurgulanması gibi nice utanç verici durumun yanısıra Mustafa Kemal Atatürk'ü bu oyunlarla unutturabileceğini kurgulayan zihniyete bir sualim olacak:
- Harf inkılabı öncesinde Ziraat Bankası tabelası nasıl Türkçe harflerle ZİRAAT BANKASI olabildi izah edin de bilelim.
Bu rezilliğe ortak olmayın.
Mert Erdumlu
22.03.2015

O işler...



O işler öyle olmuyor işte demek istediğim insan kalabalığının arasında nefes alamamak nedir bilir misiniz?

İstanbul'un ortasında Nevruz adı altında yapılan propagandalar..

Dün Nevruz kutlamaları sırasında İstanbul ahalisinin sanırım %90'ı bazı gerçekleri görmedi. Bazıları da görmezden geldi.

Gezi olaylarında tasvip etmediğimiz kitleler ve tasvip edemeyeceğimiz bazı durumlara hiç destek vermedik. Bizler orada Cumhuriyet aşkıyla, Atatürk aşkıyla bulunan, birilerine göre hiçbir şeyden haberi olmadığı ileri sürülen basit birer halktık... Ama, bizlerin de farkında olduğu değerler bakalım ne kadar çiğnenmeye devam edecek?

Örneğin dün İstanbul'un ortasında binlerce kişi pkk bayrakları amblemleriyle gezindi, sloganlar attı. Polisimiz neredeydi? Neden bunlar izlendi? Ne zaman Türkiye Cumhuriyeti'nde bir başka grubun propagandası bu kadar hoş görülür oldu? Ha söyleyeyim, ben hiç hoş görmem. Görmediğim zaman da taş taş üzerinde koymam. Ha beni öldürmek kolay. Bir kurşunluk işimiz var. Ama benden milyonlarca var. Şimdi sabrımızı daha ne kadar sınayacaksınız, bir düşünün derim ben !!!



Mert Erdumlu
23.03.2015

17 Mart 2015 Salı

Yaşamaktan Başka

Çok seneler geçedururken, çok da yükler birikir insanın omzunda... Kimi heybesinin derdinde iken, kimi yaşama dört elle sarılmak ve her şeye rağmen hayatın ona aslında izin vermemek gibi inceden bir niyetinin olduğunu farkederek de, tadını çıkarma savaşı içerisindedir...
Hayat, kurulu düzenlerin ve bir takım güçlerin esiri olmak ya da olmamak adına yapılması gereken bir tercihten önce, bunların farkına varılması gereken bir hakikattir...
Hayatın bize sunduğu pek bir şey yok aslında... Yaşamaktan başka... Ve bir de bu sunulan tek hediyeyi vatanlarına sunanlar var... Önümüz 18 Mart... Şu anda ne hakkında konuştuğumuzu dahi idrak etmeyecek yaşta ömürlerinden geçenler ve bir diğer yanda da savaş karşıtlığı adına propaganda yapan henüz sınıflandıramadığım kesim... Savaş karşıtıysan eğer ki ben de aslen öyleyim, çıkacaksın sistemin başlarına hizmet etmeyeceksin. Savaş karşıtıysan eğer, o şaşalı plazalarda mevki koltuk kovalamayacaksın. Savaş karşıtıysan eğer, kalemini kiralamayacak, kimseye minnet etmeyeceksin. Ve farkına varamadığınız ana konu şu ki değerli arkadaşım, savaş karşıtıysan eğer, en çok sen savaşacaksın. Bunu hiç unutma...
Tabi ki savaş karşıtıyız hepimiz. Propakatör olarak değil ama... Lafta değil, yazıda değil, özde, icraatte... O yüzden satın alamazlar da, kiralayamazlar da mesela... Var mı öyle bir Güven Özveri Tecrübe hepinizde? Tuzum mu kuruydu yoksa benim bölecek ekmeğimin olmadığı gecelerde? Hayat herkese istediği gibi gözükür ve insanlar hayatı hep istedikleri gibi görür... Ve, şahısları hep görmek istedikleri şekilde konumlandırırlar... Genellikle birine gösterilen değer, nizam o şahsın değerinden ziyade, o şahsı tanıyan BEN olgusundan ileri gelir ki, siz harbi olduğunuz için egolu zannedildiğiniz yaşam diliminde, sinsi ve hain o kadar egolu insan vardır ki, işte farkedilmediklerini sanacak kadar da budala olur bu tipler...
Ve yaşam geçer gider elbet... Toprağa karışır gideriz hepimiz... Aslolan hakikat yegane olmaya devam eder lakin... Müşfik Kenter'in de dediği gibi 'Normal tabii, dirimizi beğenmediler ki ölümüzü beğensinler!'
Mert Erdumlu
13.03.2015

Doğru bilinen yalanlar ve yıkanan beyinler...

Bazen düşünüyorum insanların beyinleri nasıl yıkanıyor? İnsanlar nasıl bu kadar savunmasız bu konu karşısında, inanın bir çıkarım yapamıyorum. Akıllı biri okur araştırır, teknolojinin de nimetleriyle bilgiye erişimin bu kadar rahat olduğu bir ortamda öğrenir, öğretir... Ama bizim millette maalesef eksik bir nokta bu... Üşengeçlik ve tembellik had safhada... Anlatıla anlatıla, kulaktan kulağa efsaneleşmiş mesnetsiz hurafeler her daim daha makbul gelmiştir böylesi bir tebaaya...

Hal böyle olunca, oyunlar kolay kurulur, kolay uygulanır... Bilginin aslı kitlelerden gizlenir, ortaya çıkan hakikatler de yalanlanır... Yalana inananlar, doğruluğundan emin olanlardan daha çetin bir şekilde savunurlar doğru bildikleri yalanları...

Mert Erdumlu
17.03.2015

2 Mart 2015 Pazartesi

Naziktir insanoğlu, gocunur zaman zaman...

Doğruyu söylediğin zaman gücüne gider insanların... Gocunurlar... Çünkü naziktirler... Kibar sanarlar kendilerini ama ne hikmetse karşılarındaki insanların kibarlıklarından bi'haber olurlar hep bu tipler...

Çünkü aslında, bu insanların hayatlarının ana işleyiş şekli 'işine geldiği gibi' yaşamak ve o paralelde söylemler duymaktır... Eğer siz de nevi şahsınıza münhasır insan iseniz yandınız. Çünkü görülmeyecek, görmezden gelinecek ve hatta hiçbir kötü davranışınız, kötü bir işiniz olmasa dahi karalanacaksınızdır bu gibi şahsiyetler tarafından... Çünkü, siz en başta, 'işlerine geldiği gibi'lerden olmadığınız için kaybetmişinizdir... Diğer insanlar ne olduğunu ya da neden öyle olduğunu anlayıp fark edene dek ömürler yaşanmış, tükenmiş ve bitmiş olabilir... Olacaktır da... O yüzden, bazen çok da takmamak gerekiyor bazen...


Mert Erdumlu
02.03.2015

22 Şubat 2015 Pazar

Dinlemeye değer insanlar...

Bir insan vatan, ülke, bayrak konularını konuşmaya başlamadan önce diyecek ki
ben ne kadar düzgün bir bireyim...

ben bu ülkede yaşamayı hak ediyor muyum?

her şeyim doğru ve düzgün mü ve ben de düzgün müyüm yeterince?

olmayanı olmuş gibi göstermişliğim var mı? insanların ekmeğiyle oynamışlığım var mı? hainlik yapmışlığım var mı diyecek...

Sonra ben sizi dinlerim. Gördüğüm kadarıyla  dinlemeye değer az insan var bu ülkede...


Mert Erdumlu
23.02.2015

13 Ocak 2015 Salı

Ya kartal olmak lazım bu hayatta, ya da aslan...

Bir tane yiğit yok çıkıp da alenen böyle şöyle diyebilen. Ancak onun bunun arkasından yükselme peşinde millet ve maalesef küçük topluluklardaki yansımalar memleketin geneli hakkında da çok şeyler sergiliyor, gösteriyor bizlere... 

O yüzden demem o ki, ya aslan olun ya kartal. Yiğitçe savaşın ya da kartal gibi yalnız yükselin ama çakallık yaptıkça bilin ki sonunuz kara toprak ve 2 metre kefen... Belki o bile nasip olmaz...

Saygılar...

Mert Erdumlu

Kardan Adam mı? Yardan Adam mı?

Bizler için mesele KARDAN ADAM yapmak olmadı hiç... YARDAN ADAM olacağına inandık, hep buna hayal bağladık... YARDAN ADAM olursa da, tüm hayat çok şenlikli olur dedik ve en çok bu ihtimali sevdik... smile emoticon

Mert Erdumlu

4 Ocak 2015 Pazar

Okuma

Bir araştırma yapılmış da (mışmış da) Türkiye'nin %45'i hiç kitap okumuyormuş...

Diğer kısmını alim sanırsın bu araştırmayı okuyunca? Sahi, kaçınız son 2 ay içinde 4 kitap ve üzeri okudu?

Ya da ne okudunuz? Sahi, D&R Top 10 kitaplarını okuyanlar, hala kitap okuyorum diyorlar değil mi memleketimde !!!

Vay ki ne vay...


Mert Erdumlu
05.01.2014 06:41