29 Haziran 2015 Pazartesi

Onur Yürüyüşü

Mert Erdumlu kaleminden...

Onur Yürüyüşü'ne destek veren herkes lezbiyen ya da gay olmuyor. Bu bir...

İkincisi, olsa bile bundan sana ne? Sen delikanlı ol, kendi dünyana bak. Diyorlar ki onlar da, bizlerin dünyasına da SAYGI GÖSTER.

Sonra... Tüm dünya saygı gösterirken, sen saygı göstermiyorsan, sen GELİŞMEMİŞ ülke olarak kalmaya mahkumsun. Yok 3. köprüyü engellemeye çalışıyor dış mihraklar, yok 3. havaalanını istemiyorlar, gelişmemizi istemiyorlar demekle olmuyor !!!

Gelişmemişsin ÇÜNKÜ !!! Bunu gizlemeni istemiyorlar belki de !!! Bir de buradan bak...

Ayrıca, milletin tercihinden SANA NE !!! Sana giren çıkan ne??? Bırak isteyen istediği gibi yaşasın, sen engel olmaya çalışsan da yaşamayacak mı zaten? Bunu SEN benden daha iyi bilmiyor musun?

Ve daha da önemlisi... Yolunuz İstanbul'da, transeksüel olup, hayat kadını gibi çalışan kişilerin bulunduğu yerlere düşüyorsa, bir bakın bakalım... Onlarla kimler pazarlık yapıyor? Bakın bakalım, o yürüyüşe katılan ya da o yürüyüşe ılımlı bakan bir PROFİL görebilecek misiniz?

Şahsen ben İstanbul'un göbeğinde yıllardır şunu gördüm. O eline palalar alan, nidalar atan tiplemeler var ya, işte onlar bunlarla geceleri pazarlık yaparlar, sonra delikanlılığı laf ile beyana yeltenirler...

Ama delikanlılık öyle bir şey değil, sen de ben de biliyoruz güzel kardeşim. Ne lafla oluyor, ne de pantolonunu indirip kaldırdığın aletini bir yere yerleştirmekle oluyor.

Ve bence... O yürüyüşe katılan, destek veren hemen herkes tepki veren hemen herkesten çok daha DELİKANLI... Neden biliyor musunuz? İki yüzlülük yok... Radikal bir hayat kararına saygı var... Eleştiri yok... Kin yok... Nefret yok...

Özümde ne düşünüyorum? Kimsenin cinsel tercihi beni ilgilendirmiyor !!! Sıcak mı bakıyorum? Hayır, çünkü sıcak mı bakmalıyım diye düşünmüyorum bile... Beni hiç ilgilendirmiyor. Karşımdaki bir birey ve ben sadece saygı duyup geçmek istiyorum.

Saygı duyuyorum diye bana bir şey söylemek isteyen olursa da beklerim her zaman...

Çocuklara kötü örnek oluyor diyenlere de...

Kardeşim, çocuğuna sen DAHA İYİ örnek ol, seni örnek alsın, insanlığı eksik kalacak ama en azından senin gibi biri olacak.

Ufak bir not da ekleyim, her ne kadar saygı ve sevgi çerçevesinde konuyu ele alsam da, Ramazan ayında inanan inanmayan herkesin saygı sınırlarını aşmaması gerektiğini de savunurum. Örneğin çıplaklık Ramazan ayında gereksiz bir tepki şekliydi, ama o olmasa da müdahale olacaktı. Daha da elim olanı bu konuya tepki veren insanların paylaşımlarına baktığımda ben bir kişinin bile bu konu üzerinde durduğunu görmedim. O yüzden yekten onların tepki verdikleri hususlara değindim. Esas tepki verilmesi gereken ayrıntının unutulması da onlara yakışan, hatırlatması da bize yaraşan bir davranış şeklidir...

Bir Hadis-i Şerif ile bitireyim yazımı...

"Kınamayınız, kınadığınız şey başınıza gelmedikçe ölmezsiniz." (Tirmizi, Kıyamet, 53, no: 2507; Beyhaki, Şuabu'l-İman, 5/315, no: 2778; bk. Keşfu'l-Hafa, 2/265)

Saygılar...
Mert Erdumlu
30.06.2015

23 Haziran 2015 Salı

Ne Mutlu Türk'üm Diyene (blogumdaki tek alıntı olmayı hakeden bir anı...)

Bir hanımefendi diyor ki; 1919 yılı idi. İstanbul baştan aşağı İngilizlerin işgali altındaydı. Liseyi yeni bitirmiştim.
Güzel bir kızdım.
Dünür gelmeye başladılar.
Biri avukatmış.
Gösterdiler uzaktan, boylu poslu yakışıklı bir delikanlıydı, beğendim.
Nişanlandık.
Nişanlımı seviyordum.
Mutlu bir yuva kurmak hevesi ile lamba ışığının altında sabahlara kadar oyalar örüyor, çeyizler hazırlıyordum.
Ama çok geçmedi ki mahallede bir dedikodu yayıldı.
(Ayşe’nin nişanlısı avukat değilmiş, ipsizin biriymiş, üstelik cami önlerinden tabut taşıyarak karnını doyuruyormuş) dediler.
Alt üst oldum.
Babam götürdü, uzaktan izledik, gerçekten de tabut taşıyordu…
Yıkıldım.
Nişanı atıp, ayrıldık.
Aradan 5 yıl geçti.
Evlenmiştim,
Bir de çocuğum olmuştu.
1924 yılıydı.
Artık ülkemiz özgürdü.
Bir gün Beyoğlu’nda rastladım ona.
Oğlum yanımdaydı.
Beni görünce titredi, çeketini düğmeledi.
Saygı göstererek durdu önümde.
Vaktiniz varsa size bir çay ikram etmek isterim, dedi.
Olur, dedim.
Bir büroya girdik.
Burası bir avukatlık bürosuydu ve kapıda adı yazıyordu.
İçerde yardımcıları çalışıyordu.
Siz gerçekten avukat mısınız, dedim.
Evet, dedi.
Peki, avukatsınız da neden cami önlerinden tabut taşıyordunuz, diye sordum.
Durdu, başı öne eğildi.
Beni affedin,dedi.
İstanbul işgal altındaydı,
Her taraf İngiliz askeri kaynıyordu.
Her şeyi didik didik arıyorlardı.
Biz de Anadoluya ,Milli kuvvetlere ancak,cenaze süsü vererek tabutlarla silah kaçırıyorduk.
Bu ülke için hayati bir işti.
Bunu size bile söyleyemezdim...
BU VATANI CANLARINI VE AŞKLARINI FEDA EDEBİLENLERE BORÇLUYUZ.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE !

Osmanlı Katalini Yanılgısı !!

Osmanlı Katalini diye bir tabir var tesbih piyasasında...
Şimdi arkadaşlar, cahil olunur, bilgisiz olunur da, hıyar olmak farklı bir konu.
Katalin (Catalin) ilk kez 1928 yılında ABD, daha da net olarak New York Eyaletinde "American Catalin Corporation" şirketi tarafından üretilmiş olan, saydam ve yarı saydam özellikler gösteren, her renkte üretilmiş, bir çeşit fenol formaldehit plastiğinin markasıdır.
Bu bilgiden çıkaracağımız ilk sonuç piyasada Osmanlı Katalini olarak satılan ürünlerin Osmanlı olmadığıdır. Türkiye Cumhuriyeti 1923'de kurulduğuna göre 1928 yılından sonra üretilen bir plastiğe "Osmanlı" dememiz mümkün değildir.


Mert Erdumlu 
20/06/2015

Bir Orta Çağ Yobazlığı Neticesinde VEBA !!

Günümüzde İslam'ı hor görmeye çalışan Avrupa ve Amerika (o dönemler konuyla ilgisiz ve bilinmeyen bir kıta olsa da, şimdilerde bu hikayeyi bilmesi gereken bir kıta olduğundan ilave ettim...) taraflarına Orta Çağ yobazlıklarını ve bedelini nasıl ödediklerini de anımsatmak isterim...
Papa 9. Gregory...
Bir ferman yayınlar...
Uzunca bir fermandır bu fakat özeti kısa, KEDİLER ŞEYTANDIR der...
Eğer birinin kedisi varsa, o da cadıdır, şeytanla işbirliği yapar, o da yakılmalıdır, kedisiyle birlikte der...
Bu fermandan sonra 10.000'lerce kedi katledilir... Birkaç aristokrat dışında, Avrupa'da kimsenin kedisi kalmaz... Bütün kediler öldürülmüştür...
Ama esas konu burada başlıyor !!!
Kırım'dan yola çıkan bir gemi, ambarında birkaç FARE ile İtalya'ya gelir... Farelerde veba vardı... Ve, veba Avrupa'ya hızla yayılır...
Fareleri avlayacak kedi kalmadığı için Avrupa'da, veba hızla Avrupa'da yayılır... Ve, 1232 senesinde Papa 9.Gregory'nin yayınladığı fermanın neticesinde, takip eden 3 sene içinde
Avrupa'da tam 75 MİLYON İNSAN VEBA'DAN DOLAYI ÖLÜR...
Şimdi İslam ile uğraşanlar, biraz bu gibi bilgiler ışığında iğneyi kendilerine, çuvaldızı da başkalarına batırsınlar lütfen...
Mert Erdumlu
22/06/2015

Weimar Almanyası ve Devalüasyon Üzerine

1919-1933 arası Almanya'da yani nam-ı diğer Weimar Almanya'sında, ihtiyaç oldukça para basılır...
Para basıldıkça basılır...
Enflasyon artar...
Alman markı tüm değerini yitirmiş ve paranın pul olma deyimini tam olarak yaşatmıştır insanlara...
Milyar Mark, Trilyon Mark gibi banknotlar basıldı... 200 Mark gibi metal paralar vardı...
Almanya'da paranın hiçbir değeri yoktu o dönemler...
Bu devalüasyon mühimdir...
Çünkü halk sokaklara dökülmüştür ve isyan halindedir... Ve seni bu dertten kurtaracağım diyen Hitler sahneye çıkar bu dönemde...
Evet...
Bir ekonomi bilgisizliğinin, para lazım oldukça basarım ne olacak stratejisinin sonu Hitler gibi bir insanı kurtarıcı olarak görmeye kadar ilerleyebiliyor...
Bilgisizlik mühim bir düşmandır dostlarım... Bu düşmanı alt etmenin tek yolu da, okumak, araştırmak, muhakeme etmek, gezmek, dinlemek ve görmektir...
Umarım, bu anlattığım konudan bir kıssadan hisse de çıkarmışınızdır... !!!
Saygılar

Mert Erdumlu
22/06/2015

Almanya ve Türkiye

Mert Erdumlu kaleminden...
1.Dünya Savaşı'nda Almanya müttefikimizdi... Peki, dostumuz muydu?
Hayır !
2. Dünya Savaşı'nda tüm Avrupa'yı ele geçirmiş olan Almanya'nın Doğu'ya yönelmeden önce haritada ele geçirmesi gereken bir İngiltere vardı ve Churchill de durumun vahametine dikkat çekmişti... Fransa savaşı bitti, Britanya Savaşı başlamak üzere diye öngörü sergiliyor.
Neyse fazla uzatmayayım... 1294 uçaklı Luftwaffe (Alman Hava Kuvvetleri) 788 uçaklı RAF (İngiliz Hava Kuvvetleri) karşı karşıya geliyor. Ama İngiliz Bilim Adamları'nın geliştirdiği RADAR teknolojisi İngilizlerin yardımına koşuyor ve yaklaşmakta olan Alman uçaklarını radar ile görmeleri sayesinde İngiltere bu savaştan galip ayrılıyor...
Peki ne oldu da bunu anlattın diyeceksiniz...
İzah edeyim...
İngiltere savaşı kazanamasaydı, Almanya tek cephe olan Doğu cephesinden Rusya'ya girecek ve ardından tüm dünyayı da ele geçirmek isteyecek ve tabi ki bize dokunmamazlık yapmayacaktı.
Biz, o yıllar perperişan haldeyiz, savaşacak durumda değiliz, ki buna rağmen olası bir tehdide karşı Anadolu'da bazı camiler düşmandan gizlenmek adına silahlık yapılır çok stratejik bir hamledir bu lakin, Anadolu halkı CHP camilerimizi kapattı diye konuşur bu durumu. Strateji çok farklı bir algı ki tartışmaya lüzum bile görmüyorum.
Konumuza dönelim... İngiltere'ye yenilen Almanya Batı ve Doğu cephelerinde olmak üzere, iki cephede mücadeleye devam etmek mecburiyetinde kaldığı için, Rusya'ya yenilmiş ve tüm dünyayı egemenliğine alacakken, şimdiki tablo hasıl olmuştur...
Yani, kıssadan hissemiz şu... 1.Dünya Savaşı'nda düşmanımız olan İngiltere'nin, 2.Dünya Savaşı'nda tüm dünyayı katleden Almanya'nın önüne geçmesi ile bizler bugün rahat ve huzurlu bir şekilde yaşadığımızın belki farkında değiliz... Ama olmalıyız...
Saygılar
Mert Erdumlu
22/06/2015

Hayaller ile gerçekler... Futbol ve siyaset üzerine...

Mert Erdumlu kaleminden...
Hayaller Şampiyon Kulüpler Kupası, gerçekler Türkiye Şampiyonluk Kupası'nı bile en ezeli rakibine kaldırtmak. Hem kendi sahanda yensen alacağın kupayı yenemeyip kaptırmak, hem çok sıradan bir rakibi yensen, yenemeyip kaptırmak tamiri güç yaralar açıyor elbet...
Bu yaralar sonra onarılması zor tahribatlar yaratıyor.
Hükümetin ilk 8 senesinde tüm cemaatin ve bunların oylarının ve tüm Ülker grubunun oylarının AKP'ye gittiğini sanırım görmezden gelenler var... Ben anımsatırım dert değil...
Ferit Şahenk peki?
CHP ya da MHP'li mi? Hayır.
Bizzat AKP'li ve Tayyip'in en önde gelen destekçilerinden daha öte, bir emri ile her türlü girişime hazır bekleyen bir zat...
Kim peki bu Murat Ülker ve Ferit Şahenk?
Biri ÜLKER Holding'in patronu... Diğeri de Doğuş Holding'in patronu...
Peki aynı zamanda kim bunlar?
Aziz Yıldırım'ın yıllardır yönetiminden ayırmadığı iki isim...
Bu konuyu ben üşenmem her daim yazarım. Bizzat yazarım. Aksini ispat edebilecek bir tane belgeniz olamaz. Durumu ispata gerek olacak bir tane durum olamaz. Durum ve tablo gayet net. Ortada...
Şimdi kimin hükümet yanlısı, hükümet sempatizanı olduğunu, kimin sinsi, kimin hodri meydan olduğu gibi konular tartışılabilir ama... Sinsiden korkacaksın her zaman... Korkmaktan kastım, tedbirin elde olacak her zaman... Yoksa Allah'tan gayrısından korku girmemiş gönüllerimize...
Unutmayın, her zaman son sözü biz söyleriz.
Mert Erdumlu
23/06/2015

15 Haziran 2015 Pazartesi

YARAMAZLAR !!!

Bazı insanlar cümle kurma aciziyetinin farkında olmaksızın beyhude konuşmak adına çaba göstermek istemekteler; yazdıkları paragraflardan çıkan bir tane anlamlı kelime olmaksızın, haykırmak istemekteler ama esasen BEN de buradayım mesajından öte bir şey verememekteler...
Bunlar ki, ağzımı bozmaya tenezzül dahi buyurmadığım zat-ı muhteremler, kaş yapayim derlerken göz çıkarmaktan başka bir mefhuma yarayamazlar... Yani, isimleri üzerlerinde: 'YARAMAZ'lar...
O yüzden, her yazılanı ve her konuşulanı kale alacak olsaydık eğer, başka hiçbir iş yapamaz olurduk ki, bizden beklenen bu değildir...


Saygılar
Mert Erdumlu
14/06/2015

10 Haziran 2015 Çarşamba

Anlatamamak...

Anlatamamak...
Haykırmak; ama sesini duyuramamak... Geçmişe bağlamaya çalışmak geleceği ve her düğümün, ellerini kanatırcasına acıtması...
İç acısı...
Çok büyük bir ruh sancısı...
Çabalarken nefes alamamak... 
Gülememek ve de haykıramamak...
Yine de paradoksa teslim olmamak...
Kendine yapılmasını istemediğin hiçbir şeyi başkasına yapmamak...
Bir kıvılcımın üzerine, hararetle yangınlar çıkartmak üzere koşmamak...
Dile gelse tüm zamanlar, haykırsa tüm hakikatleri tekrardan, her gerçeğin karşısında dimdik ve dosdoğru durmak... Durabilmek...
Durabilenlerden misiniz?


Mert Erdumlu
10/06/2015

Sahtelikler

İnsanların sahteliklerini ve oyunlarını farkettiğiniz ama günlerce ve aylarca haykırırcasına sustuğunuz oldu mu?
Hatta hiç konuşamama ihtimaliniz ve belki de hiç anlatamama ya da anlaşılamama durumunuz oldu mu?
Sahtelikler kazanadururken, gerçekler yitip gider ve dünya bu silsile ile döner...


Mert Erdumlu
10/06/2015

2 Haziran 2015 Salı

Aramızda fark mı var?

Allah tarafından verildi diye halkı kandırmadığı, Hz.Muhammed beni işaret etti, rüyamda gördüm demediği için mi bu insana din düşmanı gözüyle bakıp insanları kandırıyorsunuz?

Onu da yaradan Allah'a şükür ve kendisine teşekkür etmek ile dinden uzaklaşmış mı hissediyorsunuz?

Ben kısadan uyarayım, Hz.Muhammed işaret etti başbakanımız seçilmiş insan demek kadar dinden uzaklaştıracak bir mefhum yok dinimizde, nereden mi biliyorum? Sizin gibilerin okumadığı, okusa da anlamadığı Kur'an-ı Kerim'i en az 9 farklı mealden karşılaştırmalı ayet ayet incelemiş, okumuş biri olarak söylüyorum...

Ha, dindar sizsiniz... Tercihlerimiz ve hayat şartımız bizi bağlar, hesabını da verecek olan bizken, dindar olmayan bizleriz size göre değil mi?

Sizin gibilerden kot giyen kadınlar depremin sebebi gibi söylemler çıkarken, bizler bir depremi yer kabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yer yüzeyini sarsması olayıdır diye inceleriz...

Aramızda fark mı var? Bence de çok var... İlber Hoca bazen haklı, çok cahilsiniz ama bundan haberiniz dahi yok...


Saygılar

Mert Erdumlu
02/06/2015